OKUMAK YAZMAK VE YAŞAMAK ÜZERİNE KİTAP YORUMU - SCHOPENHAUER


 Schopenhauer'i ilk defa okuyorum. Beni bu kitabıyla gerçekten çok etkiledi. 

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine kitabının ilk bölümü şu satırlarla başlıyor:

"İnsan mutluluğunun iki temel düşmanı: Istırap ve can sıkıntısı..."


Schopenhauer; insanın vaktinin kıymetli olduğunu ancak cahil insanların vakitlerini değerlendirmeyi bilmediğini ifade ediyor.  Değindiği en önemli noktalardan biri ise zamanı kullanmak ve zamanı harcamak arasındaki fark. Bir insanın zamanı değerliyse zamanını iyi bir şekilde kullanmak ister. Ancak zaman kavramı can sıkıntısı ve ıstırapla birleşirse zamanı harcamak yoluna gider. Schopenhauer, zamanı harcayan insanları cahil, sıradan ve budala olarak nitelendiriyor. Schopenhauer'in düşüncelerini destekleyici alıntılarla daha açık ifade etmek istiyorum:


...Fakat insanların çoğunun boş zamanı ne üretir? Can sıkıntısı ve budalalık. Cahil insanların boş saatleri ne kadar acınaklıdır! Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan zamanını nasıl kullanacağıyla meşgul olur.

Mutsuz hissiyata karşı koymak için insanlar, uğraştıkları kısa süre içerisinde haz veren lüzumsuz şeylerin peşinde koşup dururlar, böyle bir umutla iradeyi harekete geçirmek ve dolayısıyla zihni devirgen hale getirmek için çabalarlar.

 İnsanlar meşgul olacak düşünceleri olmadığı için kağıtlarla uğraşırlar ve birbirlerinin paralarını kazanmaya çalışırlar. Budalalar!

Her insanın serbest zamanı tam olarak onun kendisi kadar kıymetlidir. 


Ve insan nasıl mutlu olur? Mutlu olmak için birine, birilerine veya eşyaya ihtiyaç duyar mı? Aslolan sıradan olmamaktır. Bilge bir insan kendisiyle mutlu olabilendir diyor. Aslında günümüz kapitalist düzeninde hepimiz bir parça bir şeylere tamah ederek mutlu olmaya çalışan insanlarız. Bu durumda bizi sıradan insan haline getiriyor:


Sıradan insan; hayatının mutluluğunu kendi dışındaki şeylere, mala mülke, şana şöhrete, kadın ve çocuklara, dostlara, cemiyete ve benzerlerine bağlar, dolayısıyla bunları kaybettiği yahut hayal kırıklığına uğratıcı bulduğu zaman, mutluluğun temeli çöker.


Aşağıdaki satırlar bana Matrix filminde ki bir repliği hatırlattı. "Cahillik erdemdir." ve de Peygamber efendimizin bir sözünü "Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız."

Bir ahmağın hayatı ölümden daha beterdir. Çok bilgelikte çok keder var ve bilgisini arttıran kederini arttırır.


Okumak ve Kitaplar Üzerine


Sadece "çok kitap okumak" için okuyan insanlara da bir taş atıyor yazar ki bence çok haklı. Bir kitabı bitirdikten sonra insan düşünceye de vakit ayırmalı ve bir kitabı kendi minvaline göre okuyarak değerlendirmeli. Yoksa yazarların düşüncelerine göre şekil alan bir akışkana dönüşür. Ayrıca okunan fikirler derin düşüncelere dönüşürse senin için bir değer atfeder:

Okurken, zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanında başka bir şey değildir; ve sonunda onlar bizden ayrılır, geriye kalan nedir? ...Tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi.

Her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir. Bir kimse ne kadar fazla okursa, okuduklarından kalan izlerde kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır. Derin düşünmeye zaman yoktur.

... Aslında güçlü ve sağlam bir okumanın akışı sadece daha önce okunmuş şeylerin unutulma sürecinin hızlanmasına hizmet eder. Okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir.

ALINTILAR

Şunu hatırdan çıkarmayın, ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitleyici bulurlar. Hiçbir zaman kötü kitaplar çok az ya da iyi kitaplar çok fazla okunmaz; kötü kitaplar zihin için zehir mesabesindedir. Aklı harap eder.


İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: Çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı.

Eskileri, zamana meydan okuyarak çağları aşıp gelmiş olan eskileri okuyunbüyük bir dikkatle, yenilerin onlar hakkında söyledikleri pek bir anlam ifade etmiyor.

Önemli bir kitap hiç vakit kaybedilmeden bir kez daha okunmalıdır. Zira öncelikle kitabın muhtevası bütünü itibariyle ikinci kez okunduğunda kavranılır. Ve kitap ikinci kez okunurken kişinin içinde bulunduğu ruh hali ve zihin yapısı ilkinden farklıdır.


Gerçek bilgi, sahibini hiçbir zaman kibirlendirmez.


Yazarlık ve Üslup Üzerine Alıntılar


İki tür yazar vardır: Sırf ele aldığı konu için yazanlar ve sadece yazmak için yazanlar


Bir başka açıdan 3 tür yazardan bahsedilir:

1- Düşünmeksizin yazanlar

2- Yazarken düşünenler

3- Yazmadan düşünenler


Her zaman en doğrusu; daha sonra yazılmış olanın daha önce yazılmış olana göre her bakımından bir terakki olduğunu; ve her değişimin bir ilerleme ve gelişme anlamına geldiğini düşünmekten daha büyük bir yanlışlık tasavvur edilemez.

Eski ve kusursuz bir kitap çok kere yeni ve kötülerinin hatırına rafa kaldırılır.

Dolayısıyla bir kitap meşhur hale gelmişse, okur onun muhtevasından ötürü mü yoksa biçiminden ötürü mü meşhur olduğuna titiz bir şekilde dikkat etmeli ve ayrımı buna göre yapmaktır.

Yazmanın en kolayı kimsenin anlamayacağı şekilde yazmaktır; öte yandan derin meseleleri herkesin anlayacağı biçimde yazmanktan zor bir şey yoktur.

Düşünme kabiliyetine sahip bir insan her zaman kendisini açık, anlaşılabilir ve kapalılıktan uzak sözcüklerle ifade edebilir. Güç, karanlık, çetrefil ve ikircikli ifadelere başvuran yazarlar kesinlikle söylemek istedikleri şeyi tam olarak bilmiyordur. Onun hakkında belki de müphem bir bilince sahiptirler, ki hala kendisini yetiştirmeye çabalar.


Düşünmek Üzerine Alıntılar


Kendi kendisine düşünmesini öğrenmiş bir insan kendi kanaatlerini kendisi oluşturur, otoritelere ancak daha sonra başvurur, başvururken de amacı sadece kendi görüşlerini onlara teyit ettirmek ve böylelikle kendine olan inancını güçlendirmektir.



Çok değerli ve ufuk açıcı bir kitaptı. Alıntılardan zaten anlamışsınızdır.

Sevgilerimle...

Kuklanız! 

0 comments

Fikirlerinizi önemsiyorum,
Lütfen benimle düşüncelerinizi paylaşın :)