Merhaba sevgili arkadaşlar,
Nasılsınız?
Beni sorarsanız iyiyim. Bu sene mart ayında babam vefat ettikten sonra hızlı bir şekilde üniversiteye hazırlanma dönemim oldu. Sınava iki buçuk ay kalmıştı ve bir sürü konu vardı. Gerçekten kısa sürede ne kadar çalışılabilirse o kadar çalıştım. Son 2 hafta kala yoruldum ve bunun bir haftasını dışarıya çıkarak sürdürdüm. Son hafta ise edebiyat ve tarih tekrarlarımı yaptım. Benim üniversite sınavına girme amacım meslek değiştirmekti. Ben bir mühendisim ve 7 yıldır bu işi yapıyorum ama bana göre olmadığını uzun süredir düşünüyordum çünkü mutlu değildim. Bu yüzden düşündüm ve kendimi keşfetme yolculuğumda Psikoloji bölümünün bana en uygun olacağına karar verdim. Aslında ben psikoloji okumak için sınava girdim.
Çok şükür ki Türkiye 8500. sü oldum. İstanbul Üniversitesi’ni düşleyerek çalışmıştım ancak tercih döneminde fikirlerim değişti ve ilk sıraya İbn Haldun Üniversitesi Psikoloji, ikinci sıraya Boğaziçi Üniversitesi Pdr ve son olarak da İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünü yazdım. İbn Haldun Üniversitesi’nin geleceğinden o kadar emindim ki taşınmayı düşünüyorduk. Derken sonuçlar açıklandı birde ne göreyim İstanbul Üniversitesi Psikoloji… Büyük bir şok yaşadım ama şu an gayet mutluyum çok şükür. Var olan da hayır vardır diyorum. 2 Ekim pazartesi günü okullar başlıyor. Heyecanlıyım!
Rabbime binlerce kez şükürler olsun diyorum. Talep gelirse sınava çalışma metodumdan da bahsederim.
Sevgilerimle,
Kuklanız!
Bu yazım tamamıyla yaşadıklarımla ilgilidir.
<< Kanserle ilgili önceki yazım
Babama bir sene önce akciğer kanseri teşhisi kondu. Akciğer kanseri genelde sigarayla ilintili olan bir kanser türü. Hastaların geçmişinde genelde sigara olur. Babam 40 yılı aşkın bir süredir sigara içiyordu. Bu süre zarfında da genelde kuru öksürüğü olurdu ancak göz ardı ederdi. Kaç kere sigarayı bıraktırmaya çalıştık ama nafile. Asla bırakmam diyordu. Derken 2022 yılı Şubat ayında rahatsızlandı, röntgen çekildi ancak hiçbir şey görünmedi, doktor da bir şeyden şüphelenmedi ama ben o gün rüyamda ağladığımı gördüm ve bu rüyadan etkilendim. Anneme rüyamı anlatınca "kızım bir sorun yokmuş" diyerek teselli etti ancak tatmin olmadım. Derken babam 2022 Nisan ayında -yani 2 ay sonra- rahatsızlandı, tam Ramazan ayıydı. Sodyum değeri düşmüştü. Doktorlar Sodyum takviyesi yaptı, 3 gün hastanede yattı ancak bundan sonraki süreçte Sodyum değeri sürekli düştü. Bense kanserden şüphelenmeye başladım. Yaptığım araştırmalar neticesinde Sodyum değerinin akciğer kanseriyle ilintili olduğuna dair makaleler okudum. Doktorlar ise henüz anlayamamıştı. -evet, babama tuzsuz yemekten dolayıdır diyen bir doktor bile oldu, babam bu yüzden annemi suçladı :) -
Derken biz Göğüs Hastalıkları bölümüne randevu aldık. Bu konudan bu yazımda bahsetmiştim. Bu yüzden uzun uzun yazmayacağım. Merak edenler okuyabilir.
Özetlemem gerekirse, kanser teşhisi 2022 Haziran ayında yani tam 2 ay sonra konulabildi ve maalesef birinci evre değildi. Çünkü akciğer kanseri, sonlara doğru bünyeyi etkilemeye başlıyor. Kanser küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan olarak ikiye ayrılıyor. Babamın ise maalesef küçük hücreliydi. Hücreler küçük olduğu için görünmemişti. Sağlıklı bir hücre gibi davranıyorlardı. Bu yüzden çok sonradan fark edilebildi.
Bu arada merak edenler olacaktır, babam daha iyi.
Bir sonraki yazımda tedavi sürecinden bahsedeceğim.
Sevgilerimle,
Kuklanız!
Sabah uyandığımda cep telefonumda bir haber bildirimi gördüm: "Saat 4.17 'de Maraş'ta 7,4 büyüklüğünde bir deprem oldu."-Kandilli Rasathanesi sonrasında 7,7 olarak güncelledi- Depremin çok şiddetli olduğunu düşündüm ancak büyük yıkımlı bir deprem olduğunu düşünmemiştim. Derken haberler yavaş yavaş gelmeye başladı. Sonra aynı gün 13 sularında 7,6 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. Şok oldum, şok olduk. Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Adana ve Hatay! Depremden 10 il etkilenmişti. Kimse bu kadar yıkımlı bir deprem olduğunu tahmin etmemişti. Birkaç gün sürekli haber izledim ve psikolojim bozuldu. Yolların ve havaalanlarının hasar alması sonucu yardım çok geç ulaştı, insanlarımız geceyi soğukta ve dışarıda geçirdi. Her yerde enkaz ve kurtarılmayı bekleyen insan çığlıkları... Ancak gücün yok ki kolonları kaldırasın... Bu deprem sadece maddi bir yıkım değil, manevi bir yıkımda oldu hepimiz için. Yaraların sarılması uzun zaman alacak ve unutulmayacak. Bu vesileyle İnşallah Güneydoğu Anadolu Bölgemizin meskenleri sağlam olacak. Şimdilik(!) müteahhitler çürük yapı yapmaktan korkacak. Sonra ne olacak, bilemiyoruz. Ancak inşallah artık iyi bir denetim mekanizması kurulur ve caydırıcı cezalar verilir.
Gelelim İstanbul'a;
1999 depreminin ardından 24 yıl geçmiş. Peki İstanbul'da depremle ilgili iyileştirici bir süreç başlatıldı mı? Ben görmedim. Naci Görür, Celal Şengör gibi değerli bilim adamları da bu konuyu dile getiriyor. İstanbul'da evler çok eski ve nüfus çok kalabalık, 20 milyona yakın insan yaşıyor. Ticaretin ve sanayinin kalbi burada atıyor. Şiddetli bir deprem olursa ne olur, bir planımız var mı? Maalesef, hayır! Kanal İstanbul projesi yapacağımıza evlerimizi güçlendirmeye bakmalıyız. Birçok yapıda denetim yok, Fatih gibi eski yerleşimlerde güçlendirme çalışmaları yok. Yeni yapılan evler deprem yönetmeliğine uygun mu yapılıyor, emin değilim. Hatta yapılmadığına emin olabilirim.
Size kendi oturduğum evden örnek vereceğim. Eyüpsultan'da ikamet ediyorum. Bu eve taşındığımızda bina yeni yapılmıştı. Burada oturmaya başlayalı 3,5 yıl oluyor. Ancak evin asansör boşluğundan su çıkıyor. Bu yüzden binaya iskan verilmediğini düşünüyorum. Ev sahibi bu konu hakkında herhangi bir yorum yapmıyor. Muhtemelen evin temelinde su var, iyi bir yalıtım yapılmamış. Bina 3,5 yıllık olmasına rağmen inanın, depreme dayanıklı olduğuna inanmıyorum. Dıştan çok süslü, içi ise çürüyor gibi geliyor. Bu nedenle taşınmaya karar verdik. Şu sıra İstanbul'da yaşayıp yaşamamayı konuşuyoruz. İşlerimizi toparlayabilirsek bu kalabalık şehirden artık ayrılmayı düşünüyoruz. Ayrıca bu depremle birlikte zemin ve bodrum katlarında yaşayan insanların kurtulma şanslarının çok az olduğunu görmüş olduk. Bu deprem tüm Türkiye'de bir sorgulamaya neden oldu diye düşünüyorum.
Hatta İstanbul'un göç vereceğini bile düşünüyorum. İnşallah ülkemiz için en hayırlısı olur ve olmuştur. Rabbim bir daha yaşatmasın. Tedbirli bir ülke olmayı becerelim İnşallah.
Hepimize çok geçmiş olsun!
Sevgilerimle,
Kuklanız!
Altan Erkekli ve Veysel Diker'in Şifa Niyetine oyununu Eyüpsultan Kültür ve Sanat Merkezinde izledim. Gösteri iki perdeden oluşuyor. Altan Erkekli'nin kendi hayat hikayesini anlattığı, Veysel Diker'in hocasına türkülerle eşlik ettiği bir tiyatro gösterisi. Aynı zamanda Altan Erkekli; eski Türkiye'yi İstanbul'u, Ankara'yı, Diyarbakır'ı anlatıyor. Anlattıkları ise çok değerli. Eski Türkiye'de; toplum yapısı, ekonomi, sanat, eğitim sistemi gibi bir çok konuyu bilen ve şahit olan birinden dinleme fırsatına sahip oluyorsunuz.
Çok değerli bir oyundu. Hiç otobiyografik bir tiyatroya denk gelmemiştim. Aynı zamanda Altan Erkekli'nin performansı muazzamdı. Veysel Diker ise konuya uygun türküler seslendirerek duygunun seyirciye geçmesini sağlıyor. Bu büyük ikiliye bir orkestra eşlik ediyor ama ne orkestra... Tek kelimeyle muazzamdı.
Hem bana anı, hem size tavsiye olarak kalsın istedim.
Sevgilerimle,
Kuklanız!
.jpeg)
1. Osmanlı İmparatorluğu - Halil İnalcık (Kronik Kitap)
2. Batı-Doğu Divanı - Goethe (Hece Yayınları)
3. Hafız Divanı - Hafız-ı Şirazi (İş Bankası Kültür Yayınları)
4. İnce Memed I-IV - Yaşar Kemal (YKY)
5. Fuzuli Divanı (Ayrıntı Yayınları)
6. Timurlenk - Beatrice Forbes Manz (Kronik Kitap)
7. İslam Uygarlıkları Tarihi - Corci Zeydan (İletişim Yayınları)
8. Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları - Bernard Lewis (Arkadaş Yayınları)
9. Savaş ve Barış - Lev Nikolayeviç Tolstoy (İletişim Yayınları)
10. Kral Lear - William Shakespeare (Remzi Kitap)
11. Yüzbaşının Kızı - Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (YKY)
12. Savaş Günlükleri 1939-1943 - Kont Galeazzo Ciano (Kronik Kitap)
13. Vanya Dayı - Anton Çehov (İmge Kitabevi)
14. Gustave Flaubert – Madan Bovary (Can Yayınları)
15. Amin Maalouf – Semerkant (YKY)
16. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar (İletişim Yayınları)
17. Milli Mücadele Başlarken - M. Tayyib Gökbilgin (Kronik Kitap)
18. Suyu Arayan Adam - Şevket Süreyya Aydemir (Remzi Kitap)
19. Yeniçeriler - Reşat Ekrem Koçu (Doğan Kitap)
20. Yavuz Sultan Selim - Feridum M. Emecan (Kapı Yayınları)
21. Devlet-i Aliyye I-IV - Halil İnalcık (İş Bankası Kültür Yayınları)
22. Sultan Alp Arslan - Cihan Piyadeoğlu (Kronik Kitap)
23. Büstan - Sadi-i Şirazi (Ayrıntı Yayınları)
24. Karamazov Kardeşler - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (İletişim Yayınları)
25.Kanbur - Şule Gürbüz (İletişim Yayınları)
Sevgilerimle,
Kuklanız!
1- Arkeoloji Müzesi (Kahire)
2- Arkeoloji Müzesi / Muze-ye Iran Bastan (Tahran)
3- İsrail Müzesi (Kudüs)
4- British Museum (Londra)
5- Tate Gallery (Londra)
6- Victoria & Albert Museum (Londra)
7- Louvre Müzesi (Paris)
8- Tüm bina ve sergiler (Floransa)
9- Arkeoloji Müzesi (Napoli)
10- Ulusal Sanat Galerisi (Washington DC)
11- Arkeoloji Müzesi (Madrid)
12- Hermitage Müzesi (St. Petersburg)
13- Kremlin Sarayı (Moskova)
14- Kunsthistorisches/Sanat Tarihi Müzesi (Viyana)
15- Ephesus Müzesi (Viyana)
16- Belvedere Müzesi (Viyana)
17- Pergamonmuseum /Bergama Müzesi (Berlin)
18- Pinakothek (Münih)
19- Musee D'Orsay (Paris)
20- Prado Müzesi (Madrid)
21- Puşkin Müzesi (Moskova)
22- Tretyakov Devlet Galerisi (Moskova)
23- Rus Müzesi (St. Petersburg)
24- Capitol Müzesi (Roma)
25- Vatikan Müzesi
Diriliş Neslinin Amentüsü; Sezai Karakoç okumaya yeni başlayacaklar için iyi bir öneri olabilecek bir kitaptır. "Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum" diyerek başlar yazar. Diriliş nedir? Diriliş eri nedir? Amentü nedir? ve Diriliş Neslinin Amentüsü ne demektir? sorularını cevaplar.
Kitap 68 sayfadan oluşuyor. Dirilişin, diriliş neslinin yol haritasını çiziyor. Kitabı okurken; Sezai Karakoç'un gerçekten bir davası olduğunu ve bunun için büyük bir çaba sarf ettiğini anlıyorsunuz.
Beni etkileyen birkaç satır üzerine yazmak istiyorum:
Evet, inancıma göre, müslüman, inanmış kişi daima çağdaş olmalı. Ama neyle çağdaş olmalı? Başkalarıyla çağdaş olmak değil, burada kastettiğimiz çağdaşlık, kendi kendisiyle çağdaş olmalı. İdeal islamla çağdaş olmaya çalışmalı sürekli olarak.
Hakikat müminin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır.
Manevi yapıyı inkar edenler veya gereğinden fazla darlaştıranlar bir gün materyalizme saplanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.
Çağımızda cihadın sadece cephede savaşmak olmadığını bilecektir diriliş eri. Ekonomi ve kültür savaşları da cihadın zaruri bölümleri ve kesimleridir. Peygamberlerin ve velilerin aynı zamanda çok defa meslek pirleri olduğunu bilen ve bu geleneğin özüne inen diriliş erleri, erenleri ve pirlerinin de islamın yeniden diriliş toplumunu kurarken ekonomi ve kültüre hayatlarını adayan kahramanlar olacağı açık bir gerçektir.
Her müslüman önce kendi iç dünyasında müslüman olmalı fakat ondan ayrılmaz bir şekilde toplum içinde ve toplum halinde de müslüman olmayı şart olarak idrak etmeli. Ve nihayet bu psikolojik ve toplumsal muhtevaya mutlak tarih şuurunu da eklemeli. Ancak bu şartla müslümanlığı temel anlamda eksiksiz bir bütünlüğe kavuşmuş olur.
Sevgilerimle,
Kuklanız!